İki çok farklı yarıdan oluşan bir oyunda, ligin zirvesine oynayan her iki takım da, bir puan ile yetinmek zorunda kaldılar.
Ancak Galatasaray bugün maçı kazanamadı belki ama moral kazanmış oldu.
Eğer Brugge maçından sonra (ki 90+1 de yenilen
o gol ile alınan beraberlik büyük moral yıkımı idi), bugün Trabzon’dan mağlup
çıksaydı, o zaman her ne kadar puan olarak her zaman şansı olsa bile, moral
olarak çok düşer, ve ligden çok uzaklaşabilirdi.
Bugün Galatasaray, çok önemli bir deplasmandan
çok önemli bir 1 puan aldı, ama ondan da öte büyük moral kazandı, ve şunu
gördü: “Eğer biz Futbol oynarsak, bizi
kimse tutamaz”.
Bu ne demek şimdi?
Biz futbolu neden seviyoruz? Çünkü futbol, oynandığı zaman gerçekten de
çok keyif veren bir spor. Ancak ve ancak
“oynandığı” zaman keyif veren bir spor.
Bugün
ilk yarı sahada futbol namına hiçbir şey yoktu. Genel itibari ile kanatlarda kalabalık ve
yoğun mücadeleler. Orta alanda
karşılıklı iki takımdan tuhaf müdahaleler.
Her iki takımın da oyuncularından zaman zaman aşırı teatral “faul
almalar” ile geçen; tabir-i caizse “pis
bir oyun vardı”.
İlk
yarı sanki her iki takım da, bırakın futbol oynamayı, futbol oynatmamak üzere
kurulu bir mücadele içindeydiler.
Yağan yağmurun sahaya düşmesine özenerek,
futbolcuların büyük bir bölümü kendilerini çimenin üzerinde buldular. Düştüler.
Gerçekten düştüler. Yalandan düştüler.
5i 10 gösterdiler, düştüler, kıvrandılar.
Hatta daha öteye gideceğim, “leş” bir oyun
oynadılar.
İlk golü Trabzon ikinci yarının ilk 5
dakikasında buldu. Hani “babasını da
severdim” derler ya. Bursaspor’da oynayan babasını da severdim
eskiden, oğul Sörloth’da babasını aratmadı, genetikleri devreye girdi ve golünü
attı.
Yalnıııız…
O frikik kullanılırken, Galatasaray defansı,
Sörloth’u o kadar yalnız bıraktı ki.. Çok rahat bir şekilde topa vurdu, ve çok
da güzel bir gol attı. Trabzonspor Forvet hattının bu etkili
ismini hangi akla hizmet kimse göz ucuyla dahi kontrol etmedi? O nasıl bir pozisyon al(ama)maktır? Muazzam
hata.
Bir yalnız da Mariano’ya. Bütün maç boyunca bir tane olumlu katkısı
yok. O kadar kızdığım Marcao bile son
dakikada öyle bir topu engelledi ki, 2-1 mağlup olmamız içten bile değildi.
Mariano artık miadını doldurdu.
Doldurduğu için de 50. dakikada saçma bir müdahale ile Trabzonspor’a
frikik kazandırdı. O frikik gol
oldu.
Bu
Mariano nasıl bu kadar düştü ben anlamıyorum.
Bir tane doğru pas, bir tane etkili orta, bir tane doğru müdahalede
bulun be Brezilyalım. Olmuyorsa da,
“Obrigado!”.
Bugün yine çok klasik bir Galatasaray kuralı
devreye girdi. Golü yedik, ve yedikten
sonra futbol oynamayı hatırladık.
Tabi burada Trabzonspor’un golden sonra geriye
yaslanması da etkili oldu.
Bu sezon ilk defa bu kadar güzel pas oyunu
oynayıp, bir cins tehlike yaratan bir Galatasaray gördüm.
Pas oyununu ne kadar karşı takımın yarısında
kurabilirsek, o kadar tehlikeli olabiliyoruz aslında; ama ne zaman kendi defans
bloğumuzda bu pas oyununu oynamaya çalışıyoruz; işte o zaman kardiyoloji
doktorları hazırda bekliyor.
Burada
oyun planı belli. Topu karşı takımın
sahasında tutup, onları bunaltan bir pas trafiği yaratıp, şaşırtıp, pozisyona
girip, gol atmak.
Zaten gol de üç aşağı beş yukarı bu şekilde
geldi.
Hafta içi yazdığım Brugge maçında değindiğim
bir terim olduydu “Büyük Bayram”. Gol pozisyonu yine soldan, Ömer’in Adem’i
bulmasıyla geldi. Bu sefer Adem dönüp
vuramadı ama topu çok güzel sakladı, kaybetmedi, Nagatomo’ya pas çıkarttı ve
Son Samuray harika bir vuruşla golü attı.
Açıkçası Son Samuray’da benim için son dilimlerindeydi; bugün etkili
mücadelesi ve bu muazzam vuruşu sonrası gönlümü ferahlattı.
Adem ve Ömer birlikte oynadıkça, harika bir
ikili olacaklar, buna şüphem yok.
Fatih
Hoca’da ikinci yarı takımın oyun planını değiştirip olumlu riskler aldı.
Jimmy Durmaz’ın sağa girmesi, sonradan Emre
Mor’u sağa sokup, Jimmy’i Belhanda yerine orta alana çekmesi ve Donk’u da
defanstan ileri hatta çıkartması, olumlu hareketlerdi. Bizim Fatih Terim’den beklentimiz BU zaten. Her hafta aynı oyun ve aynı birebir
değişiklikler, ya da son dakika yapılan değişiklikler değil. Oyunun
seyrini değiştirecek hamleler.
Bu arada demin Belhanda demişken. Takık olabilirim, kabul ediyorum, ancak Belhanda’nın adını ilk 11de gördüğüm an
benim maç hevesim kaçıyor. Bugün bir
şutu hariç, yaptığı tek olumlu hareket yok.
Benim Belhanda’dan beklentim, madem 10 numara; ara paslar. Asistler.
Goller. Ancak Belhanda tam bir el
freni görevi görüyor. Tam takım hızlı
atak için çıkacakken, ya top kaybı ya da topla çok oyalanması, pozisyonu
öldürüyor.
Feghouli de bunu yaptı bugün. 20. dakika civarı orta alanda top ayağına
geldi, ileri doğru koşan oyuncularımız vardı, güzel de derinlemesine
koşarlarken, Feghouli aldı topu, topa bastı, döndü, derken Trabzonspor’lu
oyuncular yerlerini çoktan almışlardı.
Galatasaray
bu kadrosu ile, özellikle bu orta sahası ile hızlı oyun oynayamıyor
maalesef.
Herşeye
rağmen, büyük bir moral yıkım olan Brugge maçından sonra bu maçı bu şekilde
mücadele edip, Trabzon deplasmanından 1 puanla dönmek iyidir. Ama
daha da iyi olanı, özellikle golden sonra oynanan futboldur. Çünkü Galatasaray futbol oynamıştır.
Bu haliyle Şampiyonluk için ne kadar şansı var
takımın? Tartışılır. Ancak devre arasında yapılacak transferler
ile bir şans yaratılabilinir. Bir de
Falcao’da tam gücünde dönerse, o zaman işte hikaye bambaşka yazılır bu sene. Benim için ilk yarı bitene kadar oynanan
maçlarda ne kadar az puan kaybedersek o kadar iyi. Üstüne de, geçen sene yapıldığı üzere devre
arası müdahaleleri ile takım yine Şampiyonluğa koşabilir.
Fakat bu noktada da son bir soru sorarım:
“Madem
bu müdahaleleri devre arasında yapacaktınız, sezon başında yaptığınız şey ne
idi?”
YORUMLAR