Trabzon'a lider giden Fenerbahçe şu anda lider Trabzonspor'un 8 puan gerisinde 7. sırada.. Adeta uzun bir tünele girmiş ve ışığı bir türlü göremeyen bir tren gibi gidiyor sarı-lacivertli takım.
Peki bu tünelden nasıl çıkılır, ışık nasıl görülür? Gelin adım adım çıkış yolunu inceleyelim.
Sakatlıklar futboldaki en üzücü durumlardan biridir.. Ama bazen bir veya birkaç sakatlık anında takım bir yenilenme geçirir.. Akıllı bir teknik adamın hamleleri kötü tabloyu iyiye çevirebilir bu yenilenmeyle birlikte.
Fenerbahçe'nin saha içinde en çok koşan oyuncusu Luiz Gustavo 4. sezonunu yaşıyor. Ve 4 sezondur Fenerbahçe'nin durumu ortada.. Onun oyun kurucu oynatılmaya çalışıldığı son Konyaspor maçında takım 1 kişi eksik kaldıktan sonra çok daha efektif oynadı.. Kısacası Gustavo asla ve asla yeri doldurulmayacak bir oyuncu değil.. Hatta İrfan Can - Sosa - Mert Hakan gibi kaliteli ayakların varlığıyla takım daha pozitif bir oyun kurgusuna sahip olacak artık.
Sakatlığı sadece beni değil tüm futbol camiasını ve Fenerbahçeliler'i üzen Altay Bayındır da geldiği günden beri müthiş 7-8 maç oynadı.. Herkesin takdirini kazandı.. Ama bu "müthiş" maçların hiçbiri derbi değildi.. Hiçbiri Avrupa Kupası maçı değildi.. Hiçbiri A Milli maç değildi.. Denizlispor, Hatayspor, Antalyaspor gibi Fenerbahçe'den kalite olarak daha aşağıda takımlara özellikle birebirlerde ve uzaktan çekilen şutlarda duvar ördü Altay.. Ama onun dışında pek de sağlam bir duvar olamadı.
Lige iyi başlamış Fenerbahçe'nin Sivasspor'a sahasında kaybettiği 2 puanın baş sorumlusuydu.. Bir kalecinin asla almaması gereken bir riski alıp Pedro Henrique'yi çalımlamaya kalktı ve penaltı yaptırdı.
Trabzon'da geçen sezon yediği frikik golünün aynısını yedi ve Bakasetas'ın vuruşunda topla birlikte içeri girdi.
Giresun, Hatay gibi maçlarda da yediği goller kurtarılabilecek düzeydeydi.. Karadağ milli maçında uzatma dakikalarında yediği frikik golü veya bu sezon oynadığı 3 Avrupa Kupası maçının hiçbirinde "müthiş" oynamaması da Altay'ın formunun düşüşte olduğunun göstergesiydi.
Özellikle eski Bakırköyspor kalecisi Alman Michael Kraft'ın ayrılmasının ardından Altay da önemli bir gerileme oldu.. Dilerim geçirdiği sakatlık ve ameliyatın ardından çok daha iyi bir seviyede kaleyi devralır Altay Bayındır.
Ve Enner Valencia.. Fenerbahçe taraftarının en çok sevdiği oyunculardan biri.. Kritik anlarda kritik goller atarak takımı ayakta tuttuğu düşünüldü çoğu zaman.. Ekvadorlu yıldız 2014 Dünya Kupası'ndaki çıkışının ardından Everton ve West Ham'da 2 sezon geçirdi ve Meksika Ligi'nde Tigres'e transfer oldu.
Valencia asla ve asla tam bir "golcü" değil.. Tam bir "santrafor" da değil.. Dünya futbolunun sevdiği tarz bir "kanat-forvet".. Sağda oynarsa, geldiği ilk aylarda olduğu gibi sıfıra kadar inip çok güzel gol pasları üretiyor ve asist yapıyor.
Solda oynarsa, ters çalımlarıyla adam eksiltip kaleyi karşısına alıyor ve çok sert şutlarla rakibe zor anlar yaşatıyor.
Ama Valencia'yı santrafor gibi oynatmaya kalkarsanız sürekli kanatlara kaydığı için yerini çok boş bırakıyor.. Ve en önemlisi Harry Kane, Benzema, Lewandowski, Haaland, Falcao gibi önemli santraforların yaptığı "arkadaşlarına istasyon olma" görevini yerine getiremiyor.. Tek pas oynamıyor.. Sürekli adam geçmeye çalışıyor ve geçemediği an rakibe kontra akın yapma şansı veriyor.
Fenerbahçe; Antwerp ve Kayserispor maçlarından başlamak üzere saha içinde yeni bir yapılanmaya gitmek zorunda.
Özellikle bu maçlardan sonra üçlü savunmanın sağında Ferdi, solunda Novak'ın görev alacağını tahmin ediyorum.. Antwerp karşısında ligde cezası süren Osayi'nin de oynama olasılığı yüksek.
Orta ikilide ise Miguel Crespo - İrfan Can - Mert Hakan üçlüsünden bir seçim yapılacak.. Crespo UEFA listesinde olmadığı için o bölgede Sosa da tercih edilen oyunculardan biri olacak.
Ön tarafta Mesut Özil - Berisha - Rossi üçlüsünün Antwerp'e karşı oynama olasılığı çok yüksek.. Kayserispor maçında ise Serdar Dursun yine forvette gol umudu olarak sahaya çıkacak.
Artık hemen herkesin güvenini kaybetmek üzere olan Vitor Pereira'yı geldiği günden bu yana Türkiye'de en çok destekleyenlerden biriyim.
Hatta son Konyaspor yenilgisinin ardından Sansürsüz Futbol'da yaptığımız canlı yayında Ahmet Ercanlar, "Abi bu gidişatta hepimizin payı var, hatta senin de" diyerek Pereira'ya verdiğim destekle ilgili görüşünü belirtmişti.
Bu konunun tam zamanı olduğu için tekrar belirteyim.
Ben 32 yıldır spor yazarlığı yapıyorum.. 300'ün üzerinde uluslararası maçı çıplak gözle izledim.. 1998 ve 2006 Dünya Kupaları finallerinde oynanan 104 maçın 52'sini izledim ve bu rakamı dünya üzerinde "helikoptersiz" geçebilecek kimse yoktu.. 10 Şampiyonlar Ligi finalim var.. Tüm dijital platformlarda ve hemen hemen tüm önemli uluslararası kanallarda yorumculuk yaptım.
Fotomaç, Sabah Spor, FOX Spor gibi birimlerde sorumlu müdürlük yaptım. Tüm bu görevlerin verdiği tecrübeyle Fenerbahçe'nin ve Türk futbolunun en büyük hastalığının "teknik direktör yeme" olduğunu defalarca dile getirdim.
Başkan Ali Koç Trabzon dönüşü havalanında, "Bu sezon biz şam-pi-yon o-la-ca-ğız" dediği gün bile yaptığım yorumda, "O zaman kötü gidişte Pereira'nın arkasında durmalısınız" dedim.
Takım 3 maç üst üste kaybetmiş olabilir.. Ama kalkıp bu sezon UEFA Konferans Ligi'ni kazanabilirsiniz.. İnanmak budur.. Hedefin ve amacın ne kadar büyük olursa, aldığın darbeler sana o kadar az zarar verir.. Ama sen kalkıp sürekli "ben şampiyon olmalıyım, başka hiçbir şeyin önemi yok" diye düşünürsen, yarışta geri kaldığın an faterayı önce TFF-MHK'ye, ardından futbolculara, daha sonra da teknik dirketöre keser ve sezonu yine hayal kırıklığıyla kaparsın.
Villareal geçen sezon UEFA Kupası'nı aldı arkadaşlar.. Sadece ve sadece akıllı bir teknik yönetimle.. Yıldızlarla falan değil.
Fenerbahçe, Porto'da başarılı olmuş, Olympiakos ve Çin'de şampiyonluklar yaşamış bir teknik adamı getirdi göreve.. Sezon başı bu seçimin yanlış olduğu düşünülüyorsa zaten yapılmamalıydı.
10 haftada teknik direktör değiştirerek yarışta var olan bir takım yoktur.. Ama kötü günlerde futbolcusunun, teknik adamın arkasında duran ve sezon sonu mutlu sona ulaşan çok camia vardır.
Fenerbahçe için, Fenerbahçeli için "sabır" zor bir kelimedir.. Zaten 3 Temmuz'dan sonra 3 kez Avrupa Kupaları'na katılma hakkı elinden alınmış ve sinir uçlarıyla oynanmış bir camiaya sabırlı olmasını söylemek kolay değildir.
Ama yaşam bana hep gösterdi ki; sabır acıdır, meyvesi tatlıdır. Sağlıcakla kalın.
YORUMLAR